Aşk, hep gerçeklik ve rüya arasında bir yerlerde dolaşır. Bazen ilişkilerimizde ayakları yere basan gerçekçi bakış açıları ararız, bazen de rasyonel dünyadan sıyrılıp bir hayale kendimizi kaptırıp gideriz.
Sean Baker’ın Cannes ödüllü “Anora” sı da bize gerçeklerle yüzleşeceğimiz bir Sindrella hikayesi sunuyor. Aşk duygusunu gerçek üstü hali ve hayatın gerçek yüzüyle o kadar iç içe gösteriyor ki filmin doğallığı seyirciyi sımsıkı sarmalıyor.
Cannes ödüllü filmlerde popüler kültür öğelerini sanatsal formlarda izlediğimiz halde, Baker’ın Anora’sı her düzeyde ve tipte sinemaya hitap edecek kadar yalın. Diyalogların gücü, sahnelerin yoğunluğu o kadar ince ayarlanmış ki Amerikan abartısından uzak global bir sinema dili olabileceği açıkça gösterilmiş.
Müzikler ve duygunun coşkusundaki ince ayar, oldukça sade ama bir o kadar da güçlü oyunculuklarla bir festival filmini soluksuz izlettiriyor. Mikey Madison’ın performansı şimdiden Oscar habercisi festivallerin gündemine girerken genç oyuncu ödül sezonunda isminden söz ettirecek gibi gözüküyor.
Birkaç yıl önce Florida Project ile dikkat çeken Sean Baker ise, yönetmenlik ve belki de senaryoda bu kez Anora’sı ile ödül sezonunun favorilerinden olmaya aday. Rus Oligarkları, Amerikan rüyası, göçmenlik, yeni jenerasyon ve tabi ki aşkı iki saatlik özel bir gösteride izlemek istiyorsanız, Anora size göre!