“Selvi Boylu Al Yazmalım”ı bir yerlerden duyan, hatırlayan, belki izleyenleriniz vardır. Aytmatov’un romanından uyarlanan Türk sinemasının unutulmaz eserinde, Atıf Yılmaz sevginin anlamını dokunaklı bir öykü üzerinden sorguluyordu.

Hayatımızda çoğu zaman bu sorgulamaları yaparken beklentilerimiz, yaşamın ana kavramlarının içinde farklı anlamlar kazanır. Ya kendimiz olacağız başkalarını değiştireceğiz, ya da başkası olacağız, kendimizi değiştireceğiz.

Norveçli yönetmen Trier’e Cannes adaylığı getiren, aynı zamanda “En iyi kadın oyuncu” ödülünü de Renate Reinsve’ye kazandıran “Dünyanın En Kötü İnsanı”, hayatın bu bağlamlarına cesurca giriyor. Aşkı kıyaslıyor, özveriyi yorumluyor, anne ve baba ilişkisine giriyor, yüzlere odaklanıyor…

Hayatı alaya alırken bir yandan da duyguları sonuna kadar yaşamaya özendiriyor. Aynı “Selvi Boylu Al Yazmalım”ın ana mercekte aşkı işlerken aslında hayata bakış atması gibi. Bir de bunun üzerine ödüllü oyunculuklar eklenip, leziz müziklerle donatınca iyi bir seyirlik kaçınılmaz oluyor.

Beraberinde Trier’in hikayeyi ana parçalara bir kitap gibi bölmesi, ansınızın zamanı durdurması ve Julie’nin mimikleri – henüz sinemalardayken kaçırmayın derim.

Dünyanın En Kötü İnsanı
8.5
OYUNCULUK
8.5
HİKAYENİN ANLATIMI
8.5
GÖRSELLİK
10Cümle 8.5

YORUMLAR