Yıllar önce Steven Spielberg, “Yapay Zeka” adlı filmi yaptığında gelecek hakkında bizlere yepyeni şeyler söylemişti. Filme göre, robotlar hayatımıza girecek ve bir “tür” olarak bizlerle yaşayacaklardı. Filmin o zamanki yıldızı Haley Joel Osment’ın oynadığı çocuk robot David karakterinin de tek isteği “gerçek bir çocuk” olmaktı.
Peki David, “gerçek” derken neyi kastediyor olabilirdi?
İşte yapay zekanın da günümüzde de en zorlandığı konu bu, David’in gerçeklikten bahsettiği “duygu üretimi”. Robotlar ya da yapay zeka hayatımızda olsa da bir insanın tecrübe edebileceği şeyleri tamamen gerçekleştiremiyor. Evet, tecrübelerden ders alıp karar verebilen mekanizmalar üretilebiliyor; ancak çocuğuna fedakarlıkla yaklaşan annenin bir duygusu ya da iki aşığın duygularının yoğunluğu nedeniyle alabilecekleri sürpriz kararlar yapay zeka algoritmasına dökülemiyor.
İnsan yaşamı işte bu yüzden çok özel ve değerli. Yaşadıklarımız, duygularımız, insanlarla olan ilişkilerimiz öyle bir harmonide birleşiyor ve duygularımızı oluşturuyor ki bunu bir algoritmaya dökmek oldukça zor. Çünkü her insan kendi yaşantısıyla tek ve eşsiz.